28.1.09

The Fountain


Birazdan yazıckalarımı ruhunuzda hissedebilmeniz için The Fountain filmini izlemiş yada filme ait soundtrackten Clint Mansell - The Last Man parçasını kendinizi vererek sonsaniyesine kadar can kulağınızla dinlemiş olmanız gerekmektedir. Eğer bunları yapmadıysanız bu yazıları okumanızın hiç bir anlamı yok...

Tükenmişlik yada sınıra yaklaşmanın anlamı sahip olduğuklarımızı biz istemedende olsa elimizden alınmasıyla eş değerdedir. Yapabileceğiniz hiçbir şey kalmamıştır. Futuristik düşüncelere bağlanmış son bir umutla "herşey düzeldi artık hiçbir şeyi kalmadı" haberini almak istersiniz... Bu parçada da aynı zamanda filmde tabiki 3 farklı dönemde - 3 farklı hayatta yada belkide aynı ruhta yada farklı tekamüllerde öğrenilmesi gereken şeyin özü anlatılıyor. Parçayı dinlediğimde filmi yeniden izlemiş kadar oldum.. şu ana kadar yazdığım ne varsa renklere bürünüp avuçlarımdan, parmaklarımın arasından kucağıma aktı.. bitene kadar dondum kaldım... düşüncelerin bağlı olduğu semer vurulmuş hayaller. Üzerinde de hayalini kurduğumm iyi niyet kuralları, bana mendilini bırakıp arkasına bakmadan çekip gidiyor.

Bu hayatta olmazsa bundan sonraki tekamülde, ondada olmazsa bir sonraki tekamülde!!!

ama olucak biliyorum..

27.1.09

Renk][ler Seri=_#si.... Derin Mavi

büyük, sessiz, derin mavi deniz
ellerim gövdene dokunsun devasa varlığınla yanımdan yüzüp geçerken
varlığın korku değil güç versin
büyük derin mavi denizde

ve
nefesimi sonsuza kadar tuttur bana
sonsuz derinlikte yüzmeyi unuttur

17.1.09

Kayıp Bedenler_!!!/5


Elini cebine attı ve cüzdanından son 20 liğini çıkarıp kasiyere uzattı. Bu son parasıydı belliki. Kasiyer boyaları poşete koyarken pantalonunun arka cebi yırtık genç "hayır" dedi "gerek yok elimde taşırım..".
Son parasıydı belliki, son 20liği... Eve döndü ve her zaman ki gibi apartman kapısı ardına kadar açıktı.. bu durum gerçekten onun sinirlerini bozuyordu, içeri girdi. Dolduruğu suyunu aldı ve fırçasını daldırdı, ardından kırık aynanın karşısında kendini boyamaya başladı.. siyah beyaz dünyada rengarenk dolaşmanın hayalini kurup durdu.. elleri turuncu, kollarına doğru yeşiller ve maviler, omzundan boynuna kadar kırmızının her tonu.. göğsünden dizlerine kadar sarılar ve morlar.. sonra odasına geçti, yatağına girdi ve gece lambasını söndürdü... içi rahattı artık çünkü rüyalarını rengarenk görebilecekti.. mutlu insan modeli..

sabah___2



Şehrin bozuk notaları yeniden kucaklamıştı beni.. sabahın 6 sı olmasına rağmen soğuk, karanlık ve ıslaktı sahip olduğum gün ama bu sefer daha soğuk, daha canlı ve daha sertti..

Herşey tamda yatmadan önce planladığım gibi işliyor. Tıkır tıkır isviçre saati bünyem, direktiflerime uymaktan büyük zevk duyuyor. Yelkovanın akrebi kısır döngüye sıkıştırmış tacizi, adım adım ilerleyişi ve her seferinde umutsuzca geriye kastırması, dolmuş şöförü daha az konuşsa keşke!.. Para üstü kalsın derken günün ilk siftahı olmanın verdiği telaşa yenik düşmüştüm sadece başka bir sebebi yok ihtiyar.. lastiklerin her devri beni evime daha da yaklaştırıyor. Soğuk sert zeminde ilerleyiş kafamdaki muziğin ritmine uygun, şezlongta uzanmış güneş gözlüklerini takmış ve meyve suyunu yudumlayan hayaller.

daha da yakın her seferinde her saniyesi kaderin düğüm noktası..

ulaşılmayı bekleyen bir pazar sabahı bu yaşanan düzgün karmaşa..

televizyon_ölü=##---bir#^^vizyon




Televizyonumla odalarımızı ayıralı yaklaşık 2 ay oldu, iyide oldu aslinda ben pek şikayetçi değilim, hiç bir zaman çalışmayan 7 tuşu ve hiçbir zaman tamir edemediğim ses tuşu vardı. Alıştım ayrılığa hatta boşanmayı bile düşündük, çok ciddiyim , bazen odasının önünden geçerken gözüm kapı aralığından ona takılıyor. Şeytan diyor ki git aç! en sevdiğin kanalda en sevdiğin programı izle! ama bu 1 saniyelik düşüncemdem hemen kendimi alıkoyuyorum.. bundan yaklaşık 2 ay önce yarı aydınlık odamda ve yarı konforlu sandalyemde televizyona odaklanmış kıçımın ağrıtan dar pantolonumu umursamadan televizyondaki karıncalanmayı izliyordum.... milyonlarca nokta yer değiştiriyordu... tanrım aklima mukayyet ol.. sanırım bi daha bir araya gelemeyeceğiz televizyon..

ne kadar da salakça..

Küçük


Sen çok ufaksın...

küçücük..

o kadar saf ve temizsin ki ellerimi sana dokunmak için kullanamam bile.. ruhumla dokunsam kirlenirsin.. kalplerimiz seninle atsa, aynı ritimde.. o kadar hızlı çarpsa ki mutlulukta, hüzünde de aynı anda.. gözlerimizi kapadık bekliyoruz, dünya zaten leş..

güzellik avuntularımı kendime saklıyorum boşver..

yanlış zamanda yanlış yer..